Son günlerin en üzücü cinayetlerinden biri, Sinem U. adlı genç kadının hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı. Olay, 23 Ekim 2023 tarihinde, İstanbul'un Pendik ilçesinde meydana geldi. Sinem, yaptığı ihbarlar ve uzaklaştırma kararı almaya çalışmasına rağmen, katili tarafından evinin balkonundan girilerek acımasızca öldürüldü. Bu trajik olay, hem toplumda hem de yetkililer arasında büyük bir yankı buldu. Uzaklaştırma kararlarının etkinliği üzerine yeniden tartışmalara yol açan bu vaka, kadın cinayetlerine karşı alınan önlemlerin yetersizliğini gözler önüne serdi.
Olayın detaylarına girdiğimizde, Sinem’in eski sevgilisi ile yaşadığı çatışmaların uzun bir süre devam ettiği öğrenildi. Sinem, eski sevgilisi hakkında sık sık şikayetlerde bulunmuş ve sonunda mahkemeye başvurarak bir uzaklaştırma kararı aldırmıştı. Ancak bu kararın kendisini korumada yetersiz kaldığı, talihsiz olayla bir kez daha açığa çıkmış oldu. Sinem’in yakınları, Sinem’in sık sık tehditler aldığını ve bu süreçte polise başvurular yaptığını ifade ediyor. Ancak polisin, durumu ciddiyetle ele almadığı iddiaları pek çok kişi tarafından dile getirildi. Uzaklaştırma kararı alması, Sinem’in güvenliğini sağlamak bir yana, katilinin peşini bırakmamış ve cinayet fikrini daha da cesaretlendirmiş olabilir.
Caddeye dökülen kömür gibi soğuk haber, sosyal medyada hızla yayıldı ve büyük bir tepkiyle karşılandı. Kadın cinayetlerine karşı verdiği mücadeleyle tanınan aktivistler, bu olayın sadece Sinem’in değil, birçok kadının yaşadığı korkunç bir gerçeğin yansıması olduğunu vurguladı. Kadınların şiddet döngüsünün içine hapsedilmesine karşı ses çıkarılması gerektiğini belirten sosyal medya gönderileri, 'Artık yeter!' şeklindeki ruh halini yansıtıyordu. Konu ile ilgili olarak düzenlenen online kampanyalar, binlerce insanı bir araya getirerek farkındalığı artırmaya çalıştı. Sinem’in cinayeti, aynı zamanda yapılması gereken reformların ne denli acil olduğu gerçeğini de gözler önüne serdi.
Yine de, kalan sorular yanıtsız kalmayı sürdürüyor: Uzaklaştırma kararları ne kadar etkili? Uygulamalar yeterli mi? Sinem’in yaşadığı durum, adalet sisteminin kadınları korumada ne derece yetersiz kaldığını hatırlatıyor. Aile Bakanlığı'na ve diğer yetkililere düşen sorumluluklar bu tip olayların önlenmesi için daha da artırılmalı. Devlet politikalarının feminizm ile örtüşmesi, kadınların yaşam haklarının güvence altına alınması konusunda büyük bir önem taşıyor. Benzer olayların yaşanmaması için gerekli düzenlemelerin derhal hayata geçirilmesi gerektiği, hem bireysel hem de toplumsal bir zorunluluk haline geliyor.
Sinem’in trajik ölümünden sonra, toplumda ve politika alanında bir farkındalık yaratmak amacıyla başlatılan kampanyalar, kadın cinayetlerinin önlenmesi için mücadele eden birçok derneğin desteklediği etkinlikler halinde geniş bir yankı buldu. Toplumun tüm kesimlerinden gelen çağrılar, sadece kadınların değil, aynı zamanda erkeklerin de bu sorunun üstesinden gelinmesi gerektiğinin altını çiziyor. Sinem’in hikayesi, hepimize bu sorunu unutmamız ve üzerinde düşünmemiz gerektiğini hatırlatan bir çağrı olarak kalacaktır. Her birey, şiddet ve cinayetler karşısında kayıtsız kalmamayı öğrenmeli; sadece kadınların değil, tüm insanların güvenliğini sağlamak adına adımlar atılmalıdır.
Sonuç olarak, Sinem’in cinayeti sadece bir kurbanın trajik sonu değil; bir toplumun yaşadığı dev bir kayıp, bir uyanış ve değişim çağrısıdır. Uzaklaştırma kararları ve hukuki süreçler, güçlendirilmeli ve acil önlemler alınmalıdır. Toplum olarak, Sinem gibi kadınların hayatta kalmasını sağlamak bizim elimizde. Unutmayalım ki, her bir kadın hayata değer katmakta ve yaşama hakkı bulunmaktadır.